YÜRÜMEK KOSMAK UÇMAK

Yazarı Tanıyalım:


1972’de İtalya’da, Turin’de doğan Sabrina Rondinelli, edebiyat öğrenimi gördü. İlkokul öğretmenliğinin yanı sıra halk kütüphanelerinde yaratıcı yazma toplantıları düzenliyor ve görme engelliler için işitsel kayıtlar hazırlıyor, Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Vakfı’nda çalışıyor. İlk romanı Yürümek Koşmak Uçmak 2008’de yayımlandı, 2009 yılında İtalya’nın saygın edebiyat ödüllerinden Bancarellino Ödülü ile Cittá Penne Ulusal Çocuk ve Gençlik Anlatıları Ödülü’nü kazandı. İkinci romanı "İlk Deneyimimiz" 2010’da, son romanı "Caterina ve Okul Yaramazlıkları" 2012’de yayımlanan yazar, Turin’de yaşıyor. 

Tanıtım:

Kitap Asya'nın arkadaşı Gabriele'e yaşam öyküsünü anlatmasıyla başlar. Asya'nın yaşam öyküsünü konu alan kitapta, aynı sınıfta okuyan Asya ve Maria'nın, gece ve gündüz gibi birbirinden farklı olan iki gencin, hayatını anlatır. Asya babası o küçük yaştayken evi terk etmiş, bunalımlı annesiyle yalnız yaşamak zorunda kalmıştır. Alaycılık, zorbalık ve küçük hırsızlıklarla hayata meydan okumaya çalışan bir kızdır. Maria ise üstüne fazlasıyla düşülen bir ailede, ailesi sebebiyle sağlıksız beslenen, çalışkan ve içe kapanık bir kızdır. Kilolu görüntüsü, Asya ve çetesine sonsuz bir sataşma olanağı yaratır. 

Akran zorbalığını konu alan bu kitap okura hem zorbanın hem de zorbalığa maruz kalanın gözünden, yaşananları görme olanağı veriyor. Kitap aynı zamanda hem babasız, hem onunla doğru düzgün ilgilenmeyen bir anneye sahip bir kız ile kilo problemiyle beraber "inek" olduğundan dolayı çevreden gördüğü tepkiyle yaşayan bir kızın ruhsal dünyasını tanımamıza olanak sağlıyor.            
Özet:

Asya babası onları terk ettiğinden beri düzensiz bir işte çalışan ilgisiz annesiyle yaşayan genç bir kızdır. Küçükken kendi çapında babası hakkında hayaller kurarken bir gün arkadaşı herkese babasının var olmadığını anlatmasıyla Asya o kızı dövmüştür. Bunu üzerine öğretmeni ona yüz defa "ben kötü bir kızım" yazmasını istemiştir. Bu sayede Asya kötü bir kız olmuştur. Yıllar içinde Asya sigara içen, hırsızlık yapan, akran zorbalığı hayatının büyük bir kısmı haline gelmiş bir kıza dönüşmüştür.

Maria ise ikiz kardeşleri olan anne ve babasıyla yaşan bir kızdır. Küçüklüğünden beri ailesi çok üzerine düşmektedir. Ona her türlü imkanı sağlayan ailesi sayesinde sağlıksız bir beslenme düzeni vardır. Bu nedenle kendi tabiriyle "balina" yani kilo fazlası olan bir kızdır. Hem kilosu hem de ailesi nedeniyle rahibe gibi yani uzun ve kapalı elbiselerle dolaşmaktadır. Arkadaşlarına göre fazlasıyla çalışkan olduğundan dolayı adı "inek" e çıkmıştır. En büyük isteği biran önce okulunu bitirip cehennem gibi okulundan kurtulmaktır. Asya ve çetesinin zorbalığıyla mücadele etmektedir.

On dört yaşındaki Asya bir gün çetleşirken Andrea adında bir çocukla tanışır. Çocukla bir süre sohbet ettikten sonra buluşmaya karar verirler. Ancak çocuk tam bir hayal kırıklığı çıkar.Bir başka gün ise gene her zaman ki gibi Pimkie'ye hırsızlık yapmaya gider. Ancak dükkana gider gitmez eski hırsızlık seferlerinde kameralara görüntülendiğinden dolayı yakalanır. Bir önceki sefer çaldığı şeyi iade etmesi şartıyla bu işten de sıyrılır. Soğuk bir kış günü Asya ve çetesi Maria'nın beresini çalar. Kaygan yollarda koşarken Asya ve Maria kavga eder ve Maria'nın bacağı kırılır. Bunun üzerine Asya ve çetesi disipline gider ve Asya'nın çetesi yani arkadaşları onunla arkadaşlığı bırakır. Asya artık yapayalnızken notlarını düzeltmeye karar verir ve bitirme sınavı için telafi sınıfına kalır. Bilgisayarda çetleşirken Gabriele adında biriyle tanışır ve çocuğa gıcık olur. Gabriele'in ona sanal gül vermesiyle çocuğa biraz daha ısınır. Sonra ise okulun zoruyla koşu takımına katılır. Bu sırada Asya her yerde onu küçük yaşta terk eden babasını arar. Gittikleri bir okul gezisinde Asya, Maria'nın imajını değiştirir ve Maria artık güzelliği fark edilen çekici bir kız haline gelir. Gezi dönüşü Asya babası hakkında araştırmalarına devam eder ve araştırmasını sonuçlandırır:Babasını bulur. Babası Asya'dan onu affetmesini ister. Asya'da denemeye karar verir. 

Kitabın sonunda artık Asya on beş yaşında. Gabriele ile buluşmuş. Sohbet ediyorlar. Limonlu dondurma yerken Asya ona yaşam öyküsünü anlatıyor.

Kitaptan Kesitler:


(...)

GABRİELE: Bu senin için:
GABRİELE:@ > > --- ---
ASYA: Bu ne böyle?
GABRİELE: İyi bak, sağa doğru doksan derece çevirdiğini düşün
ASYA: Gül bu!
GABRİELE: Doğru
ASYA: Teşekkür ederim... İlk defa biri bana gül veriyor
GABRİELE: Bağışlandım mı?
ASYA: Bilmiyorun, düşüneceğim...
GABRİELE: İyi. Ben çıkıyorum. Seni çette ne zaman bulabilirim?
ASYA: Salı öğleden sonra, diri diri okula gömülmüş durumdayım
GABRİELE: Salı öğleden sonra burada olacağım :)

(...)


Anna Barone'yi yani babasının var olmadığını herkese ilan eden arkadaşını dövdükten sonra Asya, öğretmeni tarafından cezalandırılmıştı.

"Sen çok kötü bir kızsın!"

Asya yanıt olarak öğretmesinin ayakkabısına tükürmüştü. Burnu açık renk süet olan ayakkabısına. Öğretmeninin özenle kullandığı ayakkabısına. Öğretmen dehşete düşmüş gözlerle önce çok değerli ayakkabısına, sonra da Asya'nın öfke dolu gözlerine bakmıştı.

"Şimdi sana gösteririm eğitimin ne olduğunu, terbiyesiz!" diyen sesi çın çın çınlamış, bir yandan da Asya'yı kolundan çekelemişti.

Anna Barone'nin yüzünde, biraz önceki ısırığın korkunç acısına karşın, kazanılmış bir zafer havası vardı. Asya'nın öğrencilerin ve öğretmenin önündeki saygınlığını tek bir hamlede yerle bir etmişti.

Asya, okul gezisine katılmama cezasına çarptırılmıştı. Aylardır düşünü kurduğu deniz kenarına yapılacak gezi. Annesi mayosunu bile almıştı.

Ayrıca öğretmeni, ceza cümlesini defterine yüz defa yazmasını istemişti: ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım, ben kötü bir kızım

Böylece Asya kötü bir kız olmuştu.

(...)

Gabriele ile randevusu Valentino Parkı'nın girişinde.
Önce o ulaşıyor.
Kendini sinirli, şaşkın ve beceriksiz hissediyor.
Gabriele onun foğrafını görmedi bile. Ya onu beğenmezse?
Çantasından sigara paketini çıkarıyor. Kendini daha da aptal hissediyor. Kıvırıyor ve çöp kutusuna atıyor.
Kendini tanımlamak için parmakları arasında duracak sigaraya gereksinimi yok.
Onu beğenirse, iyi. Beğenmezse başka birini bulsun.
Uzaktan gelmekte olduğunu görüyor. O olduğunu biliyor çünkü elinde bir gül var. Hay aksi, ne kadar da uzun boylu. Böyle uzun boylu olabileceği aklına gelmemişti.

ERKEK: Selem. Bu sana. Doğum günün kutlu olsun.
KIZ: Teşekkürler. İlk kez biri bana gül hediye ediyor.
ERKEK: Aslında ikinci kez...
Kahkaha atıyorlar.
KIZ: Demek istediğim... gerçek bir gül.
Uzunca bir süre birbirlerine bakıyorlar.
KIZ: İstediğin gibi miyim?
ERKEK: Sensin... Sen, sensin.
Sessizlik.
ERKEK. Ya ben? Düşündüğün gibi miyim?
KIZ:Çok daha uzunsun!
Bir kez daha gülüyorlar.
ERKEK: Limonlu dondurma ister misin?
KIZ: Evet.
Yan yana yürüyorlar.
Beraber attıkları adımlar çok daha hafif.

(Kitabın başı)

Parkın ortasındaki dondurmacının önünde duruyorlar. Dondurmacı elinde kepçesi, çocukları gülerek karşılıyor.
"Eee çocuklar, neli istersiniz?"
"Ona bir top limonlu, bana çilek ve çikolata."
"Ama ben ödeyeceğim bak!" diyor kız.
"Kesinlikle olmaz, ben ödüyorum!" diye karşı çıkıyor oğlan.
Kız,"Ama benim doğum günüm, benim ödemem gerek!" diye diretiyor.
"Bugün dondurmalar bedava!" diye araya giriyor dondurmacı. "Kavga etmeyin. Doğum günün kutlu olsun. Kaça basıyorsun?"
"On altı!" diyor kız gururla.
Adam gözlerini yukarıya kaldırıyor, hüzünlü bir ifadeyle, "Hey gidi on altı! Ne güzel yıllar..."
"Hangi açıdan baktığınıza bağlı," diye karşı çıkıyor kız, dondurmasını yalarken.
Gençler, bol yapraklı geniş bir ağacın gölgesinde kalmış bir banka oturmaya gidiyorlar. Karşılıklı bağdaş kurarak oturuyorlar. 
ERKEK: Bugün ne oynayacağız?
KIZ: Gerçek oyunu.
ERKEK: Tamam. Kim başlıyor?
KIZ: Bir keresinde sana hayat hikayemi anlatacağımı söylemiştim Hatırladın mı?
ERKEK: Hatırlıyorum tabi. Ben de sana, o gün geldiğinde memnuniyetle dinleyeceğimi söylemiştim.
KIZ: Bu öyküde sen de varsın.
ERKEK: Ben mi? O zaman kesinlikle anlatmalısın. Meraklının tekiyim ben. 
KIZ: Evet... ama... nereden başlayacağımı bilemiyorum... Ya sıkılırsan?
ERKEK: Seninle hiç sıkılmam.
Kız ikirciklidir. Olup biteni yüksek sesle anlatabilmek için uygun sözcükleri bulmak kolay değildir, ama sonra anlatmaya başlar...


(...)

Not: Bu şiiri Tagore isimli bir şair yıllar önce yazmış.*

Seni kolaylıkla tanıyacağım kaygısıyla,
benimle oynuyorsun.
Gözyaşlarını gizlemek için,
gözlerim kahkahalarınla kör ediyorsun.
Biliyorum, hünerini biliyorum.
Söylemek istediklerini asla söylemezsin sen.
Değerini anlamayayım diye,
bin bir yolla benden kaçıyorsun.
Kalbalıklara karışma korkusuyla,
kenarda kalıyorsun.
Biliyorum, hünerini biliyorum.
Yürümek istediğin yolda asla yürümesin sen.

(...)

- 2014 -





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ

FARELER VE INSANLAR

1984